Reishi
Ganoderma lucidum (REİSHİ) efsanevi bir mantar lideri olarak; bünyesinde insan sağlığı bakımından biyolojik olarak aktif çok önemli yüzlerce madde içermesinden dolayı tıbbi ve farmakolojik araştırmalarda kullanımı her geçen gün artmaktadır.
Teknolojik gelişmeye paralel olarak Reishi’nin özellikle 1980’li yıllardan sonra yetiştiriciliği hızla artmış, 1995’de 500 ton olan dünya üretimi günümüzde 6 bin tona ulaşmıştır (Chang 2005). Halen Uzak Doğu Asya ülkelerinde yalnızca Reishi konusunda çalışan bir araştırma enstitüsü ile bir “Reishi Müzesi” bulunmaktadır.
TARİHÇESİ
G.lucidum’un Japonya ve Çin’de 2000 yıllık folklorik bir geçmişi vardır. Yüzyıllar boyunca doğal bir sağlık ilacı olarak özellikle hepatopati, kronik hepatit, nefrit, hipertansiyon, eklem romatizması, kireçlenme, nevrasteni, uykusuzluk, bronşit, astım, ülser ve kanser hastalıklarında etkili bir şekilde kullanılmıştır (Thaithatgoon 1995, Ooi 2000).
Simyayı ilk uygulayan Taocu rahipler 1.yy’da ölümsüzlük ve sonsuz gençlik için büyülerinin, iksirlerinin yapımında G. lucidum’u kullanmışlardır. Kimyanın ortaya çıkışı simyayla başladığına göre Şaman’larla beraber doğanın gücünü kullanarak hastalarını iyi etmeye çalışan bu kişiler günümüzde ilk doktorlar olarak kabul edilmektedir. Çin seddini yaptıran Shih-Huang (M.Ö. 259-210) bu mantarı kullanan ilk imparatordur. Tanrıların, imparatorların yiyeceği olarak kutsal kabul edilen G.lucidum ’ un tıbbi etkilerinden dolayı o dönemlerde başkalarının tüketmeleri kesinlikle yasaklanmıştır. Hatta halktan birisinin Reishi’yi bulup imparatora götürdüğünde ödüllendirilirken, bulduğu halde saraya teslim etmemesi ağır şekilde cezalandırılma nedeniydi (Hobbs 1995, Halpern 2007).
Reishi’nin oldukça renkli bir geçmişi vardır. Efsaneye göre; “ölümsüzlük mantarı” ile ilgili şöhreti 23 yüzyıl önce Chin Hanedanlığı döneminde imparator Ti’nin kulağına gitmiş, bu imparatorun doğuya 300 güzel kadın ve 300 güçlü erkekten oluşan bir gemi filosunu Reishi toplamak üzere mantarın bol yetiştiği bir adaya gönderdiği söylenmektedir. Ancak gemi batar ve kazazedeler adaya çıkarak geri dönemezler ve yeni bir ulus oluştururlar . Bu ülke Japonya’dır! Bununla beraber, Reishi’yi ünlü Çin’li Budist Jian Zhen He Shang’ın M.S. 753 yılında Japonya’ya götürdüğü söylentiler arasındadır (Anonim 2005, Halpern 2007).
Uzak Doğu ülkelerinde koruyucu bir tılsım olarak bir evi veya kişiyi kötülüklerden koruduğuna inanılan Reishi Yuan Hanedanlığında (1280-1368) Çin’in süsleme sanatında yer almış, birçok mobilya, halı, mücevher, parfüm şişesi, bina dekorasyonlarında kullanılmıştır (Wasser ve Weis1999, Wasser 2005)
Çin’de 2 tane meşhur doğa tarihi ve tıp kitaplarında; Shen Nang Ben Cao Jin (M.S. 25-220) ile Ming Hanedanlığı döneminde Ben Cao Gang Mu (M.S. 1368-1644) Reishi’den uzun yaşamanın sırrı olarak kalbe faydasından bahsedilmiş ve 6 tipi belirtilmiştir (Hobbs 1995, Chiu ve ark. 2000 ).
Reishi’nin kültüre alınmasıyla ilgili ilk çalışmalar 1621 yılında başlamıştır. Bilimsel olarak kimyasal analiz çalışmaları 1950-60’lı yıllarda yapılmaya başlanmış, aynı dönemde misellerinin sıvı kültürde üretim teknikleri araştırılmıştır. 1937’de Henni ve ark. tarafından talaş ortamlarında üretilmesine yönelik araştırmalar yapılmışsa da, kitle halinde üretimi ilk kez 1970 yılında Naoi tarafından başarılmıştır (Chang 1993, Mizuno 1997, Yang ve Liau 1998).